Smelser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor.
Smelser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor.

İşlevselcilik - Parsons Sonrası İşlevselcilikte Gelişmeler

FELSEFE Ders Notları 2
Modern Sosyoloji Tarihi
İşlevselcilik - Parsons Sonrası İşlevselcilikte Gelişmeler


Parsons'ın öğrencisi olan Robert Merton yapısal işlevselciliğin en önemli kuramcılarından biridir.Merton yapısalcılığın bazı yönlerini eleştirmekle birlikte bu yaklaşıma önemli katkılar sağlamıştır.

Merton bilim sosyolojisinin temellerini atan sosyologtur.

Merton'a göre modern bilimin işlevi, kapitalist toplumun endüstriyel ihtiyaçlarını karşılamaktır, bu nedenle modern bilim toplumsal konsensüs tarafından desteklendiği 17.yüzyıla kadar gelişmemiştir.

Konsensüs terimi, Latince “birlikte hissetmek” anlamına gelen “consentire” kelimesinden türemiştir. Anlamı bir konu ya da olay karşısında genel olarak mevcut olan görüş birliği, uzlaşma, oydaşımdır. Başka bir deyişle bir konu ya da olay karşısında inanç ve duyguların birliğidir.

Merton'un İşlevselcilik Anlayışı: Merton işlevsel analizde Malinowski ve Redcliffe-Brown gibi antropologlar tarafından geliştirilen üç temel varsayımı eleştirmiştir.

Merton'un Karşı Çıktığı Üç Temel Varsayım:
  1. Toplumun işlevsel birliğidir. bu varsayım standartlaşmış bütün sosyal ve kültürel inanç ve uygulamaların toplum içindeki bireyler için olduğu kadar bir bütün olarak toplum için de işlevsel olduğu varsayımıdır.
  2. Evrensel İşlevselciliktir. Bu varsayım standartlaşmış toplumsal ve kültürel biçimlerin ve yapıların tamamının olumlu işlevleri olduğu varsayımıdır. Merton bazı öğelerin disfonksiyonel (bozuk işlevsel) olabileceğini, yani sistemin belirli parçaları açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirtmiştir. Bazı öğelerinde nötr olabileceğini, yani sistemin diğer parçaları açısından herhangi bir işlevsel sonu sahip olamayacağını belirtmektedir. İşlevsiz olma (nonfunctional), mevcut sistemle ilişkisiz olan sonuçları ifade etmektedir.
  3. İşlevsel Zorunluluktur. Bu varsayım, toplumun bütün standartlaşmış parçalarının olumlu işlevlere sahip olmalarının yanı sıra işlemekte olan bütünün zorunlu, vargeçilmez parları olduğunu iddia etmektedir.
Merton, Orto Boy kuramların önemini vurgulayarak bir tarafta Parsons'ın büyük boy soyut teorisi, öte tarafta Modern Amerikan Sosyolojisini karaterize eden küçük ölçekli ampirik çalışmalar arasında köprü kurmaya çalışmıştır.

Orto Boy Kuramlar: Parsons'ın büyük kuramı gibi birçok toplumsal olguyu birden açıklamaya çalışmayan, daha dar kapsamlı ve daha az soyut kuramlar olarak tanımlanabilir.
Açık İşlevler: Sistemin uyumunu ya da düzenlenmesini kolaylaştıran, niyetli ve fark edilen sonuçlardan oluşur. Gizil İşlevler ise kasıtlı değildir ve fark edilmeyebilirler.

Merton İşlevsel analize büyük katkıları olan açık işlev ve gizil işlev kavramlarını geliştirmiş ve bu işlevleri biribirinden ayırmamız gerektiğini vurgulamıştır.

Merton'a göre kültürel norm ve hedeflerle bireylerin bu hedeflere ulaşması için toplum tarafından belirlenen araçlar arasında uçurum olduğu zaman anomi ortaya çıkar.

Anomi: Toplumsal normların çökmesi, etkisizleşmesi ve bu durumdan kaynaklanan karışıklık ve çatışma durumunu ifade etmek için kullanılan kavramdır.

Durkheim anomiyi uygun normların mevcut olmamasından kaynaklanan bir kuralsızlık durumu olarak tanımlamıştır.

Merton ise kültürel olarak belirlenmiş hedeflerle bu hedeflere ulaşmak için toplumsal olarak belirlenmiş araçlar arasında bir uçurum meydana geldiğinde oluşan durum olarak tanımlamıştır.

Net Denge Kavramı: Merton'un bir sosyal olgunun  olumlu işlevlerininmi bozuk işlevlerininmi daha ağır bastığı sorusunu yanıtlamak için  geliştirdiği kavramdır.

Bununla birlikte hangisinin ağır bastığına karar vermek neredeyse imkansızdır. Çünkü konular son derece karmaşıktır ve öznel yargılara dayanır. 

Sapma ya da Sapkın Davranış: Toplumsal kuralların ihlali normlara uymama durumudur. Suç ise resmi olarak yasalarda yer alan normlara karşı  çıkma durumudur. Yani suç da bir sapma durumudur.

Merton'un Kültür Tanımı: Belirlenmiş bir toplum veya grubun üyeleri tarafından ortak olarak gösterilen davranışları yöneten örgütlü normatif değerler dizisi.

Kingsley Davis ve Wilberth Moore: Davis ve Moore bütün toplumlarda var olduğu için toplumsal tabakalaşmayı bazı işlevsel gereklilikleri yerine getiren işlevsel bir mekanizma olarak kabul etmiş ve işlevsel açıdan tabakalaşmayı bütüntoplumsal sistemlerde gerekli kılan evrensel gerekliliklerin ne olduğunu açıklamaya çalışmışlardır.

Erikson: Belirli bir toplumda insan davranışının ahlaki sınırlarının neler olduğunu saptamanın yolunun sapkın davranışların ve grubun sapkın davranışlara olan tepkisinin incelenmesi olduğunu düşünmüştür. Erikson'a göre her toplumun sapkın davranışa ve sapkın davranışta bulunanlara ihtiyacı vardır. Çünkü sapkın davranışlar sapkın olmayan davranışların sınırlarının ne olduğunun ortaya konabilmesini sağlar. Toplum üyelere uygun davranışların neler olduğunu hatırlatır ve böylelikle toplumsal konsensüsü korumaya yardımcı olurlar.

Smelser: Sosyoloji, psikoloji, ekonomi ve tarih alanında çok disiplinli araştırmalar yapmış sosyolojinin kamusal alanını genişletmeye çalışmış, kavramsal ve metadolojik ayrımlar arasında köprü kurmaya çalışmıştır.

Smelser'e göre sosyal sistem, istikrarını ve bütünleşmesini zedeleyen gerilimlerle başa çıkmak ve denge durumuna yeniden ulaşmak için kendisini uyarlar, uyum sağlar; toplumsal değişmede işte toplumun bu "uyumsal düzenlemesi"dir.

Yeni İşlevselcilik (Neofunctionalism): Yeni işlevselciliğin ilk önce Almanya'da N.Luhmann ve J.Habermas'ın çalışmalarıyla doğduğu daha sonra da ABD'de J.Alexander'ın çalışmalarıyla geliştiği kabul edilmektedir.  Parsons'un yapısal işlevselciliğine karşı artan ilgi sonucunda gelişmiştir. Böylece işlevselcilik 1960'dan sonra popülerliğini yitirmiş olsada 1980'lerin ortasından itibaren yeni işlevselcilik ile yeniden canlandırılmaya çalışılmıştır.

Luhmann, biyolojideki autopoiesis (kendi kendini üretme) kavramından etkilenmiş ve toplumu kendi kendini üreten ve organize eden bir sistem olarak görmüştür. Luhmann'a göre sosyal sistemler kendi kendilerini üreten (autopoietic) ve kendine referanslı sistemlerdir. Kendine referanslı sistemlerin üç bileşeni vardır. Kurallar, Yapılar, Süreçler.

Luhmann'a göre iletişim kurmayan bireyler toplum açısından anlamsızdır. Toplum ancak bireylerin iletişim kurmasıyla oluşur.

Luhmann toplumun iletişim olduğunu ileri sürer. "İletişim Aracı" Luhmann'ın, Parsons'ın belirlediği değişim aracılarına ekelemer yaparak oluşturduğu bir araçtır. Parsons'ın teorisinde olduğu gibi para ve gücü içerir, ayrıca Luhmann buna "sevgi" ve "güven"ide eklemiştir.

Alexander yapısal işlevci teorinin güçlendirilmesi ve bu teoriye çatışma ve öznel anlam kavramlarının dahil edilmesi ve sistem bütünleşmesi, alt sistemlerin yorumlanması ve denge gibi kavramların verili olarak  kabul edilmemesi, sorgulamaya açık eğilimler olarak görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Metateori: İki ya da daha fazla teoriyi kapsayan geniş bakış açısıdır.

Alexander da sosyolojik teorinin tüm kısımlarını içine alacak bir teori ve sosyoloji için genel bir teorik mantık geliştirmeye çalışmakta, dolayısıyla bir metateori geliştirmemeye çalışmaktadır. Bununla birlikte kavramsal olarak her şeyi sıkı bir şekilde birbirine bağlayarak kapsamaya çalışmamakta, genel bir metadolojik mantık çevresinde farklı düzeylerdeki farkllı ampirik alanlardaki çalışmaları organize ede daha  gevşek bir yapı kurmaya çalışmaktadır.

Yeni işlevselcilikte kültür yapısal işlevselcilikte olduğundan daha etkin bir şekilde kavramsallaştırılmıştır.

Alexander makro teorileri eleştirdiği gibi mikro teorileride eleştirmiş, mikro sosyoloji çalışmalarının sıklıkla geleneksel yapısal işlevselcilikte vurgulanan geniş ölçekli toplumsal desenlerin varlığını görmezden geldiğini belirmiştir.

İşlevselciliğe Getirilen Başlıca Eleştiriler
İşlevselcilik toplumsal sistemin işleyişi ile ilgili güçlü ve etkili açıklamalar geliştirmiş ve sosyolojinin bağımsız ve bilimsel bir disiplin olarak gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Ne var ki işlevselcilik genel olarak tarihsel olmadığı, toplumsal değişmeyle yeterince ilgilenmediği, çatışmayı görmezden geldiği, toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırarak statükoyu koruduğu, ampirik araştırmalara uygulanması zor soyut teorik şemalar kullandığı ve tek bir teori ile her şeyi açıklamaya teşebbüs ettiği gerekçesi ile yoğun eleştirilere uğramıştır. 

İşlevselcilik gerçekten de toplumda, denge, konsensüs, işlevsel ilişkiler gibi belirli olgular üzerinde odaklanmış, toplumdaki farklı çıkar grupları ile bunlar arasındaki güç mücadelesine, kısacası sistemdeki çelişki ve çatışmalara yeterince ilgi duymamıştır.