İbn Rüşd etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor.
İbn Rüşd etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor.

Ortaçağ Felsefesi II Kısa Notlar

FELSEFE Ders Notları 2
Ortaçağ Felsefesi II
Kısa Notlar

İslâm toplumunda ilk ciddi tartışma ve görüş ayrılığı Siyasal alanda ortaya çıkmıştır.

Kelamcılar için güvenilir bilgi kaynakları: Sağlıklı çalışan duyular, yöntemlice işletilen akıl ve nesnesiyle örtüşen uyumlu doğru haber (vahiy) olmak üzere üç güvenilir bilgi kaynağı vardır.

Kindî’ye göre cisimsiz cevherler:
  • Tümel kavram
  • Nefis
  • Ruh
  • Akıl
  • Ahlâkî değerler
Kindî’ye göre “her gerçekliğin altında yatan gerçeklik: Cevher

Eflâtun’un nefis anlayışına göre üç çeşit nefis vardır:
  • Düşünen nefis
  • Hayvanî nefis
  • Nebâti nefis
Râzî için ahlaki erdemlerle donanmanın esas yolu: Bilgiyle aydınlanmak ve adaleti ilke edinmek.
Akıl gücü, zihinde oluşan kavram birikimi ve bunların dil ile ifade edilmesi gibi anlamları dolayısıyla bir disipline adını veren terim, nutk’tur.

Fârâbî’nin damga basılmamış pürüzsüz mum benzetmesiyle açıkladığı, ancak faal aklın etkisiyle harekete geçip soyutlama yapabilen güç: Güç Halindeki Akıl

İslâm düşünce tarihinde Kindî’nin çalışmalarıyla başlayan felsefe hareketini Fârâbî terminoloji, yöntem ve problemleri açısından sistemleştirmiş, İbn Sînâ ise kendi dönemine kadar oluşan zengin felsefe birikimini yeni baştan işleyip büyük bir külliyat halinde değerlendirmiştir.

İbn Sînâ’ya göre felsefeden söz edilebilmesi için felsefenin içermesi gereken disiplin: Metafizik

“Felsefe” ile “hikmet”i eş anlamlı terimler olarak kullanan İbn Sînâ’ya göre en genel anlamıyla felsefe “insanın, eşyanın yahut bütün var olanların hakikatine vâkıf olmak suretiyle yetkinleşmesi”dir.
İbn Sînâ’ya göre Tanrı, metafiziğin incelediği bir “konu” değil, araştırdığı en temel “sorun”dur.

Gazzâlî’ye göre akıl teriminin dört farklı anlamı vardır.
İnsanın doğuştan getirdiği ve onu diğer canlılardan ayıran teorik bilgi edinme yetisi (garîze), bu yetinin zorunsuzun olabilirliği, imkansızın olmazlığı, bir kimsenin aynı anda iki yerde bulunamayacağı ve parça-bütün ilişkisi gibi ilk prensipleri idrak edecek düzeye ulaşmış hali, yaşam boyu tecrübe ve deneyimlerle oluşan bilgi birikimi ve bilgi edinme yetisinin olgu ve olaylar arası bağlantıları kestirme ve duygulardan bağımsız olarak yargıda bulunabilir düzeye ulaşmış durumu.

Gazzâlî’nin eserleri arasında en çok yankı uyandıran Tehâfütü’l-felâsife’dir.

Gazzâlî İslâm dünyasında filozoflara yönelik eleştirisini Filozofların Tutarsızlığı eseriyle dile getirmiştir. Bunun cevabı ise Tutarsızlığın Tutarsızlığı adıyla İbn Rüşd’den gelmiştir.

Aristoteles’in öğretilerini İslâm dünyasına en iyi aktaran, onu en güzel şekilde temsil eden, eserlerini inceleyen ve anlayıp yorumlayanlar Fârâbî ve İbn Sînâ olmuştur.

İnsanın mahiyetini belirleyen ve onu diğer varolanlardan ayıran ona özgü aklî fiilleridir.

İbn Rüşd, “Varlık” (Vücûd) terimi yerine, “hüvviyet” (kimlik), “zat” (öz), “şey” ve “vahid” (bir) terimleriyle eşanlamlı saydığı “mevcûd(var, varolan) terimlerini kullanmayı yeğlemiştir.

Sudûr Teorisini savunan düşünürler: İbn Rüşd, Fârâbî, İbn Sînâ

İbn Rüşd’ün tıp alanında kaleme aldığı eser: el-Külliyât

İbn Rüşd düşünce sistemini İnsan Gerçeği ekseninde temelleştirmiştir.

İbn Rüşd “hakîkat”ın varlık (ontoloji), bilgi (epistemoloji) ve ahlâk (ethik) ile alakalı üç boyutunun bulunduğunu dile getirmiştir.

İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf, kelâm ve felsefe ile birlikte oluşturduğu ve Osmanlı’nın düşünce hayatını şekillendiren öğretisi: Varlığın birliği

el-Akâidü’l-Adûdiyye, Gazzâlî sonrası dönem Eş’arî kelâmcılarından Adudüddin Îcî tarafından kaleme alınmıştır. Eş’arî okulunu diğer mezheplerden ayıran özelliklere işaret eden müellif, hiçbir temellendirme ve tasnife tutmaksızın aynı zamanda ilk dönem kelâmının da konusu olan başlıca meselelere birer ikişer cümleyle değinmiştir.

Adudüddin Îcî’nin, Fahreddin Râzî çizgisini izleyerek kaleme aldığı el-Mevâkıf fî ilmi’l-kelâm, başta Osmanlı medreseleri olmak üzere bütün İslâm dünyasında yüzyıllar boyu ders kitabı olarak okutulmuş ve bazı İslâm ülkelerinde hâlâ okutulmaktadır. Dikkatlice bakıldığında Râzî’nin el-Mebâhisü’l-meşrıkiyye ve el-Muhassal’de yapmaya çalıştığı kelâm ile felsefeyi harmanlama işini Îcî’nin bu eserinde tamamladığı sonucuna ulaşılabilir.

Osmanlı medreselerinde okutulan Hidâyetü’l-hikme, Esîrüddin Ebherî tarafından kaleme alınmıştır. Eser mantık,  fizik ve metafizik bölümlerinden oluşmaktadır.

Bir düşünce hareketi olarak kelâmın amaçları:
  • İslâm inanç ilkelerini sistemli bir şekilde temellendirmek
  • İslâm inançlarını rasyonel bir şekilde açıklamak
  • Yabancı etkilerden kaynaklanan bid’atları etkisiz kılmak
  • İslâm’a yöneltilen eleştirilere cevap vermek
İslâm dünyasında, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yapılan ilk tercümeler tıp alanına aittir.