Klasik Sosyolojide Temel Yaklaşımlar: Emile DURKHEIM

FELSEFE Ders Notları 2
Klasik Sosyoloji Tarihi
Klasik Sosyolojide Temel Yaklaşımlar: Emile DURKHEIM

Durkheim çalışmalarında kendisinden önce gelen sosyologlardan daha fazla sosyolojinin bir bilim dalı olarak sınırlarının ne olduğu ve onun kapsamına giren olguların hangi yöntemle incelenmesi gerektiğine ağırlık vermiştir. Sosyolojinin en önemli kurucularından birisi olarak kabul edilen Durkheim işlevselci (fonksiyonalist) olarak adlandırılan bir toplum modeli benimsemiş ve bu açıdan modern sosyolojinin en önemli yaklaşımlarından yapısal işlevselciliğin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Durkheim toplumu bir bütünü oluşturmak amacıyla farklı işlevler üstlenmiş parçalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzetirken bu toplumun onu oluşturan bireylere indirgenemeyecek nitelikte bağımsız, bireylerin üzerinde (yani bireylerden daha önemli) bir gerçekliği olduğunu düşünür ve savunur. Bu toplumun bireyler üzerinde kolektif nitelikteki toplumsal olgular (gerçeklikler) aracılığıyla yaptırım gücüne sahip ve yine bireyleri üzerinde baskıcı ve sınırlandırıcı olduğunu vurgular ve bu nedenle toplumsal olguları sosyolojinin bir çalışma nesnesi olarak tanımlar.

Durkheim, biyolojik benzeşmeye dayalı olarak parçaları arasında işlevsel karşılıklılık temelinde işbirliğinin ver olduğu uyumcu bir toplum modeli ve buna uygun pozitif yöntem benimser.

Durkheim’e göre sosyolojinin çalışma konusu toplumsal olgulardır. Toplumsal olgular bireyin bilinçleri dışında var olan, kendine özgü bağımsız bir gerçekliğe sahip ve kendilerini bireye zorla kabul ettiren olgulardır. Örneğin ahlaki kurallar bize dışsal ve bizi kısıtlayan bir toplumsal olgudur ancak birey onu içselleştirdiği ölçüde davranışına yön verir. 

Maddi toplumsal olgular, toplum, toplumun yapısal bileşenleri (kilise, devlet) ve toplumun morfolojik (nüfus, dağılımı, yerleşim düzeni) bileşenlerdir.

Maddi olmayan toplumsal olgular, ahlak, kolektif bilinç, kolektif temsiller ev kolektif eğilimleri içer­mektedir.

Bir toplumsal olgunun nedenleri yine başka toplumsal olgularda aranmalı ve nedensel olarak açıklanmalıdır. Toplumsal olgular toplumun ihtiyaçlarının karşılanması açısından sahip oldukları işlevler açısından da araştırılmalıdır. 

Toplumsal olgular toplumun sürekliliğinin sağlanması açısından sahip oldukları işlevlere göre nor­mal ve patolojik olgular olarak ikiye ayrılır.  

Durkheim’e göre, bir toplumsal olgu ele alınırken peşin hükümlerden kopmalı ve olgu mutlaka tanımlanmalıdır. 

Anomi: Durkheim sosyolojisinde toplumsal hayatı mümkün kılan ve bireylere rehberlik eden kolektif ni­telikteki merkezi değerler sisteminde özellikle ani toplumsal değişmelere bağlı olarak ortaya çıkan belirsizlik ya da kuralsızlık durumunun genel olarak tanımlamada kullanılan bir kavramdır.

Durkheim toplumların evrimini, birey toplum ilişkisini ve toplumdaki düşünce birliğini (konsensüs) olgusu temelinde açıklamaktadır.

İş bölümü, farklı ama bir bütün içindeki faaliyetleri yerine getiren kişi ya da grupları koordine etmeyi sağlayan, istikrarlı bir düzenlemesi ifade eder. İşbölümünün gerçek işlevi, iki ya da daha çok insan arasındaki bir dayanışma duygusunu yaratmak­tadır.

Durkheim, toplumsal evrimi işbölümü olgusu temelinde açıklamaktadır. Toplumların evrimsel sü­reci içinde işbölümüne bağlı olarak gelişen ideal tipte iki tür toplumsal yapıdan söz etmektedir. Birincisi mekanik dayanışmacı, İkincisi ise organik dayanışmacı toplum tipidir. İşbölümünde meydana gelen değişimler toplumsal yapıda oldukça kapsamlı değişikliklere ve sonuçlara neden olmaktadır. Ortaya çıkan bu sonuçlar, aslında mekanik ve organik dayanışma arasındaki farklılıkları ifade etmektedir.

Mekanik Dayanışma: Benzeşmeye dayalı basit işbölümünün olduğu geleneksel toplumlarda görülen toplumsal düzen ve dayanışma tipini tanımlamada kullanılan kavramdır.

Organik Dayanışma: Farklılaşmaya dayalı karmaşık bir işbölümü ve uzmanlaşmanın olduğu modern toplumlarda görülen toplumsal düzen ve dayanışma tipini tanımlanmada kullanılan kavramdır.

Kollektif Bilinç: Bir toplumda oluşan ortak inanç ve duygulardır. Mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda güçlü olan kolektif (ortak) bilinç, organik dayanışmalı top­lumlarda daha az önemlidir,

Organik dayanışmalı toplumlarda uygulanan hukuk onarıcı veya iade edici hukuktur.

Mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçişi sağlayan nedensel etken maddi bir toplumsal olgu olan dinamik yoğunluktur.

Dinamik Yoğunluk: Bir toplumdaki insan sayısının ve insanlar arası etkileşim miktarını ifade etmekte­dir. Durkheim’in kavramsal çerçevesi içinde özellikle kolektif bilinç, kolektif temsiller ve toplumsal eği­limler gibi maddi nitelikte olmayan toplumsal olgular, intihar üzerinde önemli bir etkiye sahiptirler. Kolektif bilincin bir toplumun ortalama üyelerinin ortak inanç ve duyguları olduğunu hatırlayalım.

Kolektif Temsiller: Kolektif bilincin özel durumlarını ifade etmektedir. Modern toplumda kolektif temsiller olarak aile, mes­lek, eğitim, devlet ve din gibi kurumların norm ve değerlerini düşünebiliriz. Kolektif bilinç daha kapsamlı iken kolektif temsiller bunun bir alt tabakasıdır. Toplumsal eğilimler de birey üzerinde etkiye sahip olan toplumsal olgulardır.

Belirli bir formdan yoksun, net olmayan toplumsal eğilimlere “kalabalık içindeki tutku­lar, kızgınlıklar ve merhamet ile ilişkili hareketler” örnek olarak verilmektedir. Farklı ortaklıklar farklı kolektif bilince ve farklı kolektif temsillere sahiptirler. Bunlar intihar eğilimleri üzerinde farklılık yaratıcı toplumsal eğilimlere sahiptirler.

İntihar: Ölen kişi tarafından, ölümle sonuçlanacağı bilinerek yapılan olumlu ya da olumsuz bir hareke­tin doğrudan ya da dolaylı sonucu olan her ölüm olayına denir. İntihar, Durkheim’a göre, toplumsal dayanışmanın çok yüksek veya düşük olduğu yerlerde bağımlılık ve özerklik ilişkilerindeki dengesizliğin bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır.

Durkheim’a göre intihar tipleri, dört gruba ayrılır:
  1. Bencil intihar, bireyin toplumla bütünleşmediği gruplarda ve toplumlarda görülür.
  2. Anomik intihar, toplumun ahlaki yapısının birey üzerindeki gücünü kaybettiği durumlarda ortaya çıkar.
  3. Özgeci intihar, toplumsal bütünleşmenin fazla olduğu durumlarda görülür.
  4. Kaderci intihar, bireylerin grubun yoğun baskısı altında yaşadığı ve kader olarak algıladıkları bu du­rum karşısında kendilerini tamamen çaresiz hissettikleri durumlarda görülür.
Durkheim’a göre tüm dinlerin kaynağı toplumdur.

Her toplum bazı olguları kutsal, bazılarını ise kutsal olmayan olgular olarak tanımlayarak dini yara­tır. Durkheim’e göre, dinin gelişimi önce kutsalın belirlenmesini, sonra kutsal olanla ilgili inançların örgüt­lenmesini ve son olarak da, inançlara bağlı olarak ortaya çıkan ayin ve uygulamaları gerektirir.

Durkheim, din hakkındaki fikirlerini Avustralyalı Arunta kabilesindeki totemizm üzerine yaptığı incele­melere dayandırmaktadır. Totemizm özellikle hayvanların ve bitkilerin kutsal sayıldığı ve klanın amblemleri olarak alındığı bir din sistemidir. Yani totemizm çevredeki özel şeylere, hayvanlara, bitkilere, özel yerlere ve nesnelere - tapmayı ve bu şeylerin dinsel ayinlerde kullanılan temsillerini yapmayı gerektirir. Ona göre totemizm en ilkel ve en basit din biçimidir ve kaynağı bitki veya hayvanlar değildir. Bitki ve hayvanlar sade­ce bu kaynağı temsil etmektedirler.

Totemizm: Çevredeki özel şeylere (hayvanlara, bitkilere, özel yerlere, nesneler) tapmayı ve bu şeylerin dinsel ayinlerde kullanılan temsillerini yapmayı gerektirir. Totemizm kolektif bilincin / vicdanın sembolik bir temsildir ve bu kolektif bilincin kaynağı toplumdur.